Onurlu Edebiyat
Onur Demirci

Servet-i Fünun

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI (EDEBİYAT-I CEDİDE) - (1896-1901)

 
Şifre: SHT HCM
Okunuşu: SaHTe HaCiM
Açılımı: Süleyman Nazif, Halit Ziya Uşaklıgil, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf
Şiirde: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin
Nesirde: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Süleyman Nazif(nazım-nesir)
Bunların yanı sıra Celal Sahir Erozan, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret,    Faik Ali Ozansoy, Ali Ekrem Bolayır, İsmail Safa Özler, Ahmet Şuayp, Süleyman Nesip gibi isimler de bu dönemin sanatçıları arasında yer alır. 
Uyarı: Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim bu dönemde yaşamalarına karşın bağımsız kalmışlardır.
 

SERVET-İ FÜNUN (EDEBİYAT-I CEDİDE) EDEBİYATININ OLUŞUM NEDENLERİ

1-Servet-i Fünun edebiyatı, II. Abdülhamit'in baskıcı döneminde oluşmuş ve sona ermiştir, istibdat döneminde, Tanzimat'ın ve I. Meşrutiyet'in özgürlük ortamı yok olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu dıştaki başarısızlıklarını örtbas etmek için, içteki özgürlükleri ortadan kaldırmış ve tüm eleştirileri yasaklamıştır. Güçlü biri "Jurnal” sistemi yaratılarak, aydınlar ve yurtseverler kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır.
2-Bu baskıcı ortam, Tanzimat Edebiyatı ile başlayan "toplum için sanat" anlayışına ağır bir darbe indirmiş, sanatçıları toplumsal sorunları işlemekten uzaklaştırmış ve onları  ‘’sanat için sanat” ilkesini benimsemeye zorunlu kılmıştır.
3-Çıkmakta olan gazete ve dergilere ağır bir sansür uygulayan istibdat yönetimi, özgür düşünceyi yok etmiş, içe kapanık, karamsar ve sinik bir aydınlar toplumu yaratmıştır.
4-1896'ya gelindiğinde Tanzimat I. ve II. Dönem yazarlarının bir kısmı ölmüş, bir kısmı edebiyat yaşamını tamamlamış, bir kısmı da sinmiştir. Bir edebiyat boşluğu meydana gelmiştir.
5-Recaizade Mahmut Ekrem, bu boşluğu dolduracak genç yazarları Servet-i Fünun dergisi etrafında toplayarak, yeni bir edebiyat topluluğu oluşturmuştur. Bu topluluğa “Servet-i Fünun” ya da   “Edebiyat-ı Cedide” topluluğu denir.
6-Servet-i Fünun edebiyatı aslında eski-yeni çatışmasının ürünüdür. Tanzimat Edebiyatının klasik edebiyatı savunan sanatçılarıyla, yeniliği savunan sanatçıları arasındaki tartışmalar bu edebiyatın oluşmasına zemin hazırlamıştır.
7-Bu edebiyatta Tanzimat’ta olduğu gibi siyasi bir yön ve aksiyon yoktur. Batıya aşırı bir düşkünlük vardır. Bu da Servet-i Fünuncuların en çok eleştirilen özelliklerindendir.
8-Servet-i Fünun edebiyatına adını veren dergi, Ahmet İhsan tarafından çıkarılmaktaydı. 1896'da bu dergi etrafında toplanan genç yazarlar bir edebiyat ve sanat dergisi kimliği kazandırdılar Dergi, 1901 yılında Hüseyin Cahit Yalçın'ın "Edebiyat ve Hukuk" adlı çevirisi nedeniyle kapatılınca               Servet-i Fünun edebiyat topluluğu da dağılmış oldu.
Servet-i Fünun Şiirinin Özellikleri
Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmış ve aruz Türkçeye başarıyla uygulanmıştır. (Sadece Tevfik Fikret’in “Şermin” adlı kitabında topladığı çocuk şiirleri hece ölçüsüyle yazılmıştır.)
Şiirde musikiye önem verilmiş, seçilen sözcüklerin ahenk oluşturmasına dikkat edilmiştir. 
Kafiyenin kulak için olduğu ilkesi benimsenmiştir.
Kişisel konular işlenmiş, en basit duygular, düşünceler, hayaller bile şiire konu yapılarak şiirin konusu genişletilmiştir.
Devrin şairleri Sembolizm ve Parnasizm’den etkilenmişlerdir.
Anlam beyitle sınırlandırılmayıp şiire yayılmış, parça güzelliğine değil, bütün güzelliğine önem verilmiştir.
Şiir(nazım), nesre yaklaştırılmıştır.
Ağır bir dil kullanılmış, Arapça-Farsça terkiplere çokça yer verilmiştir.
Sanatçılar “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı kalmışlardır. 
 Divan edebiyatı nazım şekilleri terk edilmiş; Batı’dan alınan sone, terza-rima, triyole ve balad nazım şekilleri kullanılmıştır. Ayrıca serbest müstezat da kullanılmıştır. 
 

Sone:

· Özel bir uyak düzeni olan nazım şeklidir.
· Genel olarak "kısa şiir, türkü" anlamına gelir.
· İki dörtlük ve iki üçlükten oluşur.
· Kafiye örgüsü, "abab, abba, ccd, eed" biçimindedir.
· İlk dörtlük "abba" biçiminde de olabilir.
· Türk edebiyatında birçok şair sone tarzı şiirler yazmıştır. Ayrıca Batılı şairlerden sone çevirileri de yapılmıştır.
 

Sone örneği:

Gür saçlarında hep şu baharın güneşleri, a
Şefkatli gözlerinde bütün gök, bütün deniz. b
Bir ebr-i gonce-hize bürünmüş ve muhteriz, b
Lâkin her iştiyaka gülen nazlı bir peri. a
 
Tâ Rabbımızla gökteki hengâmeden beri a
Biz daima güneşte siyah bir göz, en temiz b
Vicdanda gizli bir leke farketmek isteriz; b (Tevfik Fikret/Hayata Karşı Beşer)
Âsi biziz, biziz yine şâk-i müfteri. a
   
Ey hüsn-i mültefit, bize aldanma, biz denî c
Bir aşk-ı bî-sebat ile iğfal eder seni c
İğfal eder, mülevves eder, sonra neş'esiz d
 
Bir ânı mahvın oldu mu, levm eyleriz... Sakın e
İncinme kendi kendine, içlenme ey kadın, e
Mel'ûn eden de biz, seni tel'in eden de biz. d
 

Terza-rima:

· İtalyan edebiyatına özgü bir nazım şeklidir.
· Üçer mısralık bentlerle kurulur.
· Bent sayısı sınırsızdır.
· Tek bir mısra ile sona erer.
· Kafiye örgüsü, "aba, bcb, cdc, d" biçimindedir.
· Dante, "İlahi Komedya"sını bu nazım şekliyle yazmıştır.
· Terzarima, sone kadar yaygın değildir.
· Tevfik Fikret'in "Şehrayin" adlı şiiri edebiyatımızdaki en önemli terza-rima örneğidir.
 

Terza-rima örneği:

Bu kadar uzak mıydı a
Git git bitmiyor yol b
Görünmüyor dağın ardı a
 
Oysa bilmem kaç yıl b
Bu yollardan yürünmüş c (Ahmet Telli/Giz)
Şimdi sanki bir masal b
 
Bu dilsiz dağ ve taş c
Nerde saklar kuşları d
Hangi gizle sarmaş dolaş c
 
Anlamak zor susuşları. d
 

Triyole:

· On mısralı bir nazım şeklidir.
· Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir.
· Kafiye şeması, "ab, aaaa, bbbb" biçimindedir.
 
 

Triyole örneği:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var, a
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher? b
 
Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr.
Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr:
Niçin? ben anlamadım kimden etsem istifsâr? a (Tahsin Nuhid)
Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var! a
 
Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter
Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber
Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler,
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher?
 

Balad:

· 14. yy.da doğmuş dans şarkısıdır.
· Gülünç ve acıklı olayları dile getiren şiirlerdir.
· Bir çeşit manzum masaldır.
· Üç uzun bir kısa bentten (sunu parçası) oluşur.
· Genellikle çapraz kafiye kullanılır. “abab”
· Edebiyatımızda fazla yaygın değildir.

Balad Örneği:

 

BALAD

Yağmurlar dindiği zaman
Geleceksin
Ki kuraklık ölümdür;
Işığım söndüğü zaman
Güleceksin
Ki karanlık ölümdür.
 
Karanlığımda dişlerin
Pırıldar ki
Yine görüneceksin
Kuraklığımda düşlerin
Işıldar ki
Yine arınacaksın
 
Bekleyeceğim elbette
Gelişini
Yaşamak başka nedir;
İsterse ta kıyamette
İlle seni Ki bu aşk başka nedir.

                        Ahmet Muhip Dranas

Müstezat:
Müstezat, Arapçadan Türkçeye geçmiş bir kelimedir. Arapça, ziyade sözcüğünden kaynaklanır.
1) Kelime anlamı olarak çoğalması istenilen, artmış anlamına gelir. Günümüzde bu anlamıyla fazla kullanılmamaktadır.
2) Bir edebiyat terimi olarak, her dizesine bir küçük dize eklenmiş divan edebiyatı nazım türünü ifade eder.
Bir gazelin her dizesine bir kısa dize ekleyerek oluşturulan şiir biçimidir. Çoğunlukla aruzun “mef’ulü/ mefailü/ mefailü/ feulün kalıbı kullanılarak yazılırlar. Her dizeden sonra bu kalıbın ilk ve son birimleri olan mef’ulü/ feûlün kalıbına uygun bir kısa dize söylenir. Eklenen bu kısa dizeye ziyade denir. Ziyadeler dizeden sayılmadığı için iki uzun iki kısa dizeden oluşan 4 dize bir beyit sayılır. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütün oluşturur. Ziyadesi bir satırdan fazla olan müstezatlar da vardır. Tez ziyadeli müstezatlara “sade” çitf ziyadeli olanlara ise “çift” adı verilir.
Özellikleri:
1. Her beyitte uzun mısraların sonuna eklenen ve ziyâde mısra da denilen kısa mısralar yer alır.
2. Gazelden türemiştir.
3. Genellikle divanların gazelleri ve kasideleri arasında yer alır..
4. Müstezatta gazelde olduğu gibi aşk, şarap, güzellik ve aşkın ıstırabı gibi konular işlenir.
5. Divan şiirinin sanatlı ve artistik şekillerindendir. Kısa dizeler okunsa da okunmasa da beytin anlamı bir bütünlük oluşturur.
Müstezat Örneği:
Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figânın
Zabt eyle dehânın
Hançer gibi deldi yüreğim tîg-i zebânın
Te’sîr-i lisânın
 
Serbest Müstezat:
1. Müstezat’ın daha özgürce kullanılmış biçimdir.
2. Sembolizmin yaygın olduğu bir dönemde Fransa’da ortaya çıkan bir şiir şeklidir.
3. Servet-i Fünun ve Fecr-ı Ati şairlerince kullanılmıştır.
4. Uzun ve kısa dizeler düzenli veya düzensiz olarak sıralanabilir. Belirli bir kafiyeleniş görülmez.
5. Serbest müstezatta nazım nesre yaklaştırılmıştır.
6. Serbest müstezat Tevfik Fikret, Ahmet Haşim ve Cenap Şehabettin tarafından çok kullanılmıştır.
Serbest Müstezat Örneği:

 ÖMR-İ MUHAYYEL

Bir ömr-i muhayyel...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i muhayyel...Hani göllerde,yeşil,boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel
Bir ömr-i muhayyel!
 
Yalnız ikimiz,bir de o:Ma'bûde-i şi'rim;
Yalnız ikimiz,bir de onun zıll-ı cenâhı;
Hâkîlere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı
Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim.
Her sahn-ı hakîkatten uzak,herkese mechûl;
Bir safvet-i masûmenin âgûş-ı terinde,
Bir leyle-i aşkın müteennî seherinde
Yalnız ikimiz sayd-ı hayâlât ile meşgul.
 
Savtındaki eş'ar-ı pür-âhenk ile mâlî,
Şİ'rimdeki elhan-ı muhabbetle nagam-saz,
Ah istiyorum,göklere âmâde-i pervâz
Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî...
 
Bir ömr-i hayâlî...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i hayâlî...Hani göllerde, yeşil, boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü hâlî
Bir ömr-i hayâlî!

                                                Tevfik Fikret

Servet-i Fünun Hikaye ve Romanının Özellikleri

Servet-i Fünun hikaye ve roman yazarları Realizm ve Natüralizm’in etkisindedirler.
Sanatçılar, çevre ve siyasi ortamın etkisiyle toplumsal konulara çok az yer vermiş, daha çok bireysel konuları işlemişlerdir. Roman ve öykü konuları hayalden değil gerçek yaşamdan alınmıştır.
Roman ve hikayelerdeki olayların geçtiği yer genellikle İstanbul’dur. Olayların kahramanları aydın kesimden seçilmiştir.
Teknik bakımdan sağlam, Batı standartlarına uygun ilk roman örnekleri bu dönemde verilmiştir. Yazarlar Tanzimat Edebiyatı’nda görüldüğü gibi olayın akışını kesip okura bilgi vermez, eserlerinde kişiliklerini yansıtmazlar.
Yaptıkları betimlemeler gözleme dayanır, nesneldir.
Servet-i Fünun romancıları ele aldıkları kahramanların daha çok ruhsal yönlerini incelemiş, çevre betimlemeleri yaparak çevre ile kahramanların ruhsal durumları arasında ilgi kurmuşlardır.
Romanlardaki dil ağırdır. Arapça-Farsça sözcükler o güne kadar bilinmeyen tamlamalar çokça kullanılmıştır. Hikayelerdeki dil ise romana nazaran daha sadedir.
Anlatım süslüdür. Kahramanlar okumuş, seçkin, sanatsever, alafranga ve rahat kişilerdir.
Türk dilinin kurallarına, söz dizimine uyulmamış, yeni anlatım imkanları aranmıştır. Bu sebeple devrik, eksiltili cümlelere yer verilmiştir.
Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde tiyatro ve gazetecilik sönük kalmıştır. Bu devirde edebi eleştiri ya hiç gelişmemiş ya da pek az gelişmiştir. Edebiyat tarihi ve felsefe alanı da gelişmemiştir. Fakat gezi yazısı türünde, Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda” adlı eseri Servet-i Fünun’dan sonra gelişen Seyahat Edebiyatı’na güzel bir örnek olmuştur.
 Gazetecilik yerini dergiciliğe bırakmıştır.
Servet-i Fünun Sanatçılarının En Belirgin Ortak Özellikleri
 
Hüzne ve hüzünlü manzaralara düşkünlük vardır.
Hakikatten kaçarak hayale ve tabiata sığınma vardır.
Sanat sanat içindir görüşünü benimsemeleri.
Günlük hayatın ufak tefek meselelerini konu olarak benimsemeleri.
 

Dekadanlık Tartışması:

Dekadan, (décadent) 'düşkünleşmiş' anlamına gelen Fransızca bir kelime. "On günlük eşek yavrusu"na da 'dekadan' denir.
Türk Edebiyatında Dekadan Ahmet Mithat Efendi'nin Servet-i Fünunculara takdığı lakap olarak da bilinir.
19. yüzyıl sonlarında Fransa 'da natüralistlere karşı ortaya çıkan sembolizm akımına öncülük eden sanatçılara, edebiyatı soysuzlaştırdıkları ima edilerek verilen isim. Akım o zamana kadar gelen edebiyat geleneklerini yıkma yoluna giderek, toplumsal ve sanatsal düzenin dışına çıkmayı planlamıştır. İmgeye karşı aşırı neredeyse hastalık derecesindeki duyarlılığa sahip dekadanlar, daha önce görülmemiş imgeler yaratarak bu imgeleri karşılayacak sözcükler oluşturmuşlardır.
Türk edebiyatında dekadan ifadesi Ahmet Mithat Efendi tarafından Servet-i Fünun sanatçıları için kullanılmıştır.
Dekadanlar daha öncelerde olduğu gibi başkalarına tepki olarak çıkmıştır. Toplumda çok çabuk yayılmıştır en önemlisi bambaşka ilkeler ortaya atmışlardır ve bu öncülüğü yazarlar devam ettirmişlerdir.
Dekanlık meselesi, edebiyat tarihimizin Servet-i Fünun Dönemi olarak adlandırılan, zaman olarak çok kısa, fakat edebi verim bakımından zengin bir devresinde yaşanmış bir tartışmadır. Türk edebiyatını biraz 'ölçüsüz' sayılabilecek bir şekilde Batılaştırmak isteyen bir grup genç şair ve yazarın, yine Batılaşma yönündeki Tanzimat yazarlarının bir temsilci olan Ahmet Mithat Efendi tarafından eleştirilmesi ile başlayan ve devrin diğer birçok şair ve yazarının da katılmasıyla genişleyen bu tartışma yaklaşık dört yıl boyunca devam etmiştir.
Servet-i Fünun şair ve yazarlarının ile karşıtlarının bir tür birbirini murakabesine (denetim, denetleme) hizmet etmiş olan bu tartışmanın Türk edebiyatı için bazı bakımlarından yararlı olduğu kabul edilebilir. Fakat aradan zaman geçtikten sonra bu tartışmanın daha çok Servet-i Fünuncuların zaviyesinden yorumlandığı görülmektedir.
 
Servet-i Fünun Edebiyatının Önemli Sanatçıları

SÜLEYMAN NAZİF(1870-1927)

1-Vatan, millet ve hürriyet konularıyla yakından ilgilenen sanatçı, Namık Kemal hayranıdır.
2-İstanbul’un işgali sırasında Hadisat gazetesinde yayımlanan ‘’Kara Bir Gün’’ makalesiyle ünlüdür.
3-Servet-i Fünun döneminde yaşamasına karşın toplumcu bir sanat anlayışına sahiptir.

ESERLERİ:

Şiir: Gizli Figanlar, Firak-ı Irak(nazım-nesir karışık), Malta Geceleri, Batarya ile Ateş, Asitan-ı Tarihte Galiçya, Tarihin Yılan Hikayesi, Çal Çoban Çal.

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1866-1945) (REALİZM)

1-Servet-i Fünun döneminin en önemli nesir ustasıdır.
2-Modern Türk romanının temelini atmıştır. Böylece batılı anlamdaki ilk realist romancımız sayılır. ‘’Mai ve Siyah veya bazı kaynaklara göre Aşk-ı Memnu’’ batılı anlamdaki ilk realist romanımızdır.
3-Realizm ve natüralizmden etkilenmiştir.
4-Romanlarının konusunu genellikle aydın kesimden seçer.
5-Romanlarında düş-gerçek çatışması önemli bir yer tutar.
6-Romanlarında süslü sanatlı bir dil kullanmış, Cumhuriyet’ten sonra eserlerini sadeleştirmiştir.(Mustafa Kemal’in isteğiyle.)
7-Öykülerinde halk tabakasına yer vermiş, sade bir dil kullanmıştır. Hikayelerini Maupassant tarzı(olay hikayeciliği) hakimdir.
8-Sağlam bir roman tekniğine sahiptir.
9-Kahramanlarının kişilikleriyle çevreleri arasında paralellik vardır.
10-Romanlarında sadece İstanbul’u anlatmış, hikayelerinde ise Anadolu’ya da yer vermiştir.
11-Edebiyatımızda ‘’Mensur Şiirler’’ adlı eseriyle ilk mensur şiir örneklerini veren kişidir.
 
Mai ve Siyah’ ta Ahmet Cemil adlı kahraman sanat hayalleriyle yaşar fakat içinde bulunduğu çevre ve Babıali’nin kırıcı olayları arasında tüm hayalleri yıkılır. Yazarın romanda Ahmet Cemil’e söylettiği sözler aslında Servet-i Fünun edebi anlayışıdır.
Aşk-ı Memnu sanatçının başyapıtıdır. Romanın konusu ise Boğaziçi yalılarındaki yaşamdan alınmıştır. Eserde alafranga yaşayışa özenen Bihter Hanım’ın kendinden yaşça büyük Adnan Bey’le evlenmesi, ancak daha sonra Adnan Bey’in yeğeni olan Behlül adlı gençle birbirlerine aşık olmaları anlatılır. Züppe bir genç olan Behlül ,Bihter Hanım’ı sonunda kandırır; ancak Nihal durumu fark eder ve babasına bildirir. Adnan Bey’in durumu öğrendiğini anlayan Bihter Hanım intihar eder. Eser ruh tahlilleri yönüyle oldukça gerçekçidir. Kahramanlar her yönüyle tanıtılmıştır.
Kırık Hayatlar diğerlerine göre sade bir dille yazılmış bir romandır. Romanda aile içi bir dram anlatılmaktadır.

ESERLERİ:

Roman: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Nemide, Sefile,  Bir Ölünün Defteri,  Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Kırık Hayatlar, Ferdi ve Şürekası
Öykü(Hikaye): Bir Şi’r-i Hayal, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Hikaye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, Kadın Pençesi, İzmir Hikayeleri, Bir İzdivacın Tarihi Muaşakası…
Tiyatro: Kabus, Firuzan, Fare
Anı: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Bir Acı Hikaye
Deneme: Sanata Dair…
Mensur Şiir: Mezardan Sesler,  Mensur Şiirler
 

TEVFİK FİKRET (1867-1915) (PARNASİZM)

1-Asıl adı Mehmet Tevfik’tir.
2-Servet-i Fünun topluluğunun en güçlü şairidir. Aynı zamanda edebiyatımızın en seçkin şairleri arasındadır.
3-Önceleri ‘’sanat sanat için’’ anlayışına sahipken sonra, özellikle Servet-i Fünun topluluğu dağıldıktan sonra, ‘’toplum için sanat’’ anlayışına yönelmiştir.
4-Zamanın iktidarının topluma bekleneni vermediğini gördükten sonra şiirini, siyasal ve toplumsal eleştiri için kullanmıştır. [ Han-ı Yağma (31 Mart olayından sonraki dönemi anlatır.), 95’e Doğru (II. Abdülhamid’in 93 Harbi için Meclis’i kapatmasını anlatır.), Balıkçılar, Haluk’un Bayramı, Hasta Çocuk, Tarih-i Kadim, Millet Şarkısı, Promete, Nesrin, Sis]
5-Parnasizmin etkisiyle yazdığı şiirlerinde bir biçim mükemmelliği yakalamıştır. Parnasizmin Servet-i Fünun dönemindeki en önemli temsilcisidir. (Balıkçılar ve Yağmur şiirleri)
 
6-Şiirde ahenk ve tasvire önem vermiştir.
 
7-Aruz ölçüsünü Türkçeye en iyi uygulayan şairlerdendir. Çocuklar için yazdığı Şermin adlı eserinde ise hece ölçüsünü kullanmıştır.
 
8-Nazmı(Şiiri) nesre yaklaştırmış, beyit hakimiyetine son vermiştir.(Diğeri M.Akif Ersoy’dur.) (Bir de nesri şiire yansıtanlar vardır. Bunlar: Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim’dir.)
 
9-Divan edebiyatındaki nazım biçimlerini bırakarak sone, terza-rima ve serbest müstezatı kullandı.
 
10-Oğlu Haluk’un kişiliğinde dönemin bütün gençliğine seslenerek batının bilim ve tekniğinden yararlanılması gerektiğini dile getirdi.
 
11-Dönemin sosyal eleştirisini yaptığı şiirlerinde İstanbul’a karşı da olumsuz bir bakış açısı vardır. (Sis şiiri)
 
12-Manzum hikaye türünde de çok eser vermiştir.
 
13- Şermin adlı eseri ile çocuklar için şiir kitabı yazan ilk kişi olmuştur. Ayrıca bu eser Servet-i Fünun’daki heceyle yazılan tek eserdir.
 
14-Şiirde noktalama işaretini kullanan ilk kişidir.
 
15- Kafiyeyi şiire serperek klasik nazım şekillerinden farklı ilk örnekleri veren    kişidir.
 
16-Aruzu Türkçeye uyarlayan ilk kişidir.
 
17-Serbest müstezatı aruzla deneyen ilk şairimizdir.
 
18-Sone’yi kullanan ilk şairdir.
 
19- Edebiyatımızda anjabmanı kullanan ilk kişidir. (Anjabman: Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır. Türk şiirine Fransız şiirinden geçti.)
 
20-Aruzla Türkçeyi en iyi bağdaştıran üç şairden biridir. (Diğerleri Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Akif Ersoy’dur.)

ESERLERİ:

Rübab-ı Şikeste 
Haluk’un Defteri 
Rübabın Cevabı 
Şermin (Heceyle yazdığı çocuk şiirleri) 
Tarih-i Kadim 
Son Şiirler (Yay. Haz. Cevdet Kudret)
 

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1874-1957) (REALİZM)

1-Servet-i Fünun edebiyatının siyasal yönü olan tek yazarıdır.
2-Fransız İhtilali’ni konu alan ‘’Edebiyat ve Hukuk’’ çevirisi Servet-i Fünun topluluğunun dağılmasına neden olmuştur.
3-Tanin gazetesini çıkarmıştır.

ESERLERİ:

Roman : Nadide, Hayal İçinde
Eleştiri : Kavgalarım
Anı : Edebi Hatıralar, Malta Adasında, Meşrutiyet Hatıraları, Siyasal Anılar
Hikaye : Hayat-ı Muhayyel, Niçin Aldatırlarmış, Hayat-ı Hakikiye Sahneleri
 

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934) (SEMBOLİZM)

1- Asıl mesleği doktorluk olan şair Servet-i Fünun edebiyatında Tevfik Fikret’ten sonra gelen en önemli şairdir. Öğrenim için gönderildiği Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenmiştir.
 
2-’’Sanat için sanat’’ ilkesine bağlı kalmıştır. Hayatı boyunca toplum için eser vermemiştir.
 
3-‘’Şiir ve edebiyat, konuşma dilinden üstün olmalıdır.’’ fikrini savunmuştur.
 
4-Şiirde sembolizmin etkisiyle ahenk ve musikiye önem vermiş, aruz ölçüsünü başarıyla kullanmıştır. Fakat sembolizmi iyi kavrayamadığı ya da yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır.  (Sembolizmi ilk kullanan kişidir. Servet-i Fünun’da sembolizmin temsilcisidir.)
 
5-Parnasizmden de etkilendi, genellikle aşk ve doğa temalarını işledi. (Edebiyatımızda parnasizmin ilk örneklerini veren kişidir.)
 
6-Farsça ve Arapça kelimelerle yüklü ağır bir dil kullanmıştır. Orijinal sıfat tamlamaları kullanır. “Saat-ı Semenfam (yasemin renkli saatler) tamlaması tartışmalara neden olmuştur.
 
7-Daha çok serbest müstezatı kullandı. Şiirde serbest müstezat tarzını ilk ve en iyi kullanan şairdir.
 
8- Kış manzarasını anlatıp sözcüklerle okuyucuya karın yağışını hissettirdiği ‘’Elhan-ı Şita’’ adlı eseri ünlüdür.
 
9-Cenap Şahabettin, şiirlerini ‘’Evrak-ı Leyal’’ adı altında toplamak istemişse de bu gerçekleşmemiştir. Günümüzde onun bu isteğine uygun olarak şiirleri Ali İhsan Barlas’ın derlediği şiirler birleştirilerek gerçekleştirilmiştir.
 
10- Hece veznini hiç kullanmamıştır. Şiirlerinde aruz veznini tercih etmiştir.
 
11-Düzyazı alanında da önemli yapıtlar vermiştir.
 

ESERLERİ:

Şiir: Tâmât (1887) ,Seçme Şiirleri (1934, ölümünden sonra) , Bütün Şiirleri (1984, ölümünden sonra), Evrak- ı Leyal (2001)
Düzyazıları: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh
Gezi: Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları, Afak-ı Irak
Özdeyiş: Tiryaki Sözleri
Tiyatro: Yalan, Körebe, Küçük Beyler

MEHMET RAUF (1875-1931) (REALİZM)

 
1-Halit Ziya’dan sonra Servet-i Fünun döneminin en önemli romancısıdır.
2-Halit Ziya’nın etkisinde kalmıştır. Her ikisi de sanat yaşamına önce şiirle başlamış; fakat sonra yazarlığa yönelmişlerdir.
3-Roman, tiyatro ve öykü ve mensur şiir türlerinde eser vermiştir.
4-Genellikle aşk konusunda yazmış, eserlerinde kendi yaşamından yararlanmıştır.
5-Ruh tahlillerinde çok başarılıdır. 
6-Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olan Eylül’ün yazarıdır.
7-Romanda kahramanların iç konuşmalarına ilk kez Mehmet Rauf yer vermiştir.
Eylül : Süreyya ile Suat Bakırköy’de babalarına ait bir bağda huzurlu bir hayat yaşayan karı-kocadır. Bunlar daha sonra Boğaz’da aldıkları bir yalıya yerleşirler. Süreyya’nın akrabası Necip de taşınmalarına yardım eder. Necip, Suat’a ilgi duymaya başlar ve aşık olur. Daha sonra Suat ile Necip çıkan yangında ölür. 
 

ESERLERİ:

Roman: Eylül, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Son Yıldız, Ferda-yı Garam, Böğürtlen,  Halas, Ceriha, Kan Damlası.
Öykü: Aşıkane, Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikaye, İhtizar, Kadın İsterse, Hanımlar Arasında, Eski Aşk Geceleri, İlk Temas, İlk Zevk
Tiyatro: Pençe, Cidal, Sansar,
Mensur Şiir: Siyah İnciler (H.Ziya’dan sonraki ikinci mensur şiir tarzında eser)
 
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU     (1870-1927) 

1-Başlangıçta Servet-i Fünuncularla beraber hareket etmiş ve o anlayışla “Haristan ve Gülistan” adlı öykü kitabını yazmıştır.
 
2-Daha sonra Milli edebiyat anlayışıyla hareket ederek “Çağlayanlar” adlı öykü kitabıyla “Gönül Hanım” adlı romanını yazmıştır.
 
3-Hikayeleri Maupassant tarzına (olay hikayeciliği) uygundur.
Gönül Hanım: Bu romanında Göktürk yazıtlarının incelemeye giden kişilerin başından geçen olaylar anlatılmaktadır.
Haristan ve Gülistan: Batı tarzında ilk masal sayılabilecek eserdir.
Çağlayanlar: Milli kültürle yoğrulmuş hikayeleri içerir.
 

ESERLERİ:

Hikaye: Haristan ve Gülistan, Çağlayanlar
Roman: Gönül Hanım
 

DÖNEMİN BAĞIMSIZ SANATÇILARI:

Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati döneminde yazdıkları halde bu topluluklara katılmayan sanatçılardır.

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR          (1864-1944) (NATÜRALİZM)

1-Servet-i Fünun döneminde Ahmet Mithat tarzını sürdürerek ‘’toplum için sanat’’ anlayışıyla eser vermiştir.
2-Gazetecilik yapmış, dergiler çıkarmış ömrünün son otuz yılını Heybeliada’da geçirmiştir.
3-Döneminde çok okunmuş, halkı eğitmek amacıyla roman ve hikayeler yazmıştır.
4-Roman, öykü  alanlarında eser vermiştir.
5-Natüralizmin edebiyatımızdaki en önemli temsilcisidir. Bunun etkisiyle gözlem ve deneye dayalı eserler yazmıştır.(Diğeri Nabizade Nazım)
6-Eserlerinde toplumsal sorunları, yanlış batılılaşmayı ve batıl inançları konu edinmiştir.
7-Roman ve hikayelerinde İstanbul’un sosyal hayatını çok başarılı bir şekilde genellikle de mizahi bir üslupla anlatmıştır. Bu yönleriyle sokağı yapıtlarına taşımıştır. Bu yüzden ‘’Sokağın Anahtarı’’ olarak bilinir. Sokağı edebiyata taşıyan ilk kişidir.
8-Ahmet. Mithat Efendi’nin eserlerinde görülen teknik kusurlar H. Rahmi’de de vardır. Olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler verir.
9-Eserlerini  konuşma diliyle (özellikle mahalle kadınlarının dili) ve sade bir üslupla yazmıştır. 
 
Şık : Şöhret Bey oldukça saf bir adamdır ve Batı’ya yönelir. Madam Potiş adında ahlak düşkünü bir kadınla tanışır. Aralarında bir macera başlar. Daha sonra roman Şöhret Bey’in Batı özentisinden dolayı düştüğü gülünç durumları anlatır. (Hüseyin Rahmi’nin ilk romanıdır.)
Mürebbiye : Dehri Bey, zengin olan ihtiyar bir kişidir. Çocukların terbiyesi için, İstanbul’da yaşayan Parisli Anjel adlı düşük ahlaklı bir kadını eve getirir. Kadın evin içinde Dehri Bey’in oğlunu, damadını ve kardeşini yoldan çıkarır.
Şıpsevdi : Romanın kahramanı olan Meftun kalabalık bir ailenin oğludur. Maddi sıkıntı çektiği için zengin fakat cimri olan Kasım Efendi’nin damadı olmak ister. Meftun kendine büyük ikramiye çıktığını söyler. Kasım Efendi, Meftun’u tebrik etmeye gider. Kızı Edibe’yi seve seve verecektir. Kasım Efendi hem kızını, hem oğlunun bakımını Meftun’un üzerine yıkar. Meftun, daha sonra mirasa konabilmek için Kasım Efendi’nin ölümünü bekler. 
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç : 1910’da Halley kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi İstanbul’da hayatı altüst eder. Kenar mahalle kadınları olayı tartışmaktadır. Aksaray’da oturan zengin ve ruhça Batılı bir genç İrfan Galip verdiği bir konferansta kadın doğduğuna üzülen birinden aldığı mektubu okur. İrfan Galip hayalen bu kıza aşık olur, mektuplaşma devam eder. Sonunda gıyabi sevgilinin Feriha Davut adında ve İrfan Galip’in aradığı nitelikte, okumuş, kibar bir kız olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley yıldızının görünüp geçtiği gece evlenir. 

ESERLERİ:

Roman: Şık, Şıpsevdi, Mürebbiye, Hakka Sığındık, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Nimetşinas, İffet, Gulyabani, Metres, Tesadüf…
Öykü: Kadınlar Vaizi, İki Hödüğün Seyahati…

AHMET RASİM (1867-1932) (REALİZM)

1-Servet-i Fünun döneminin bağımsız isimlerindendir. Ahmet Mithat Efendi tarzını sürdürmüştür.
2-Gazetecilik yapmış, hayatını yazılarıyla kazanmıştır.
3-Öykü, roman, tarih gibi türlerde de yazmış olmakla beraber ona asıl ününü sağlayan eserleri, fıkra ve anı türlerinde yazdıklarıdır. Bu tür eserlerinde İstanbul’un şehir hayatını, kendi çevresinin yaşayışını, alışkanlıklarını, giyinişlerini kuvvetli bir gözlem ışığı altında anlatır.
4-Roman ve hikayeleri teknik bakımdan kusurludur.
5-Sade, canlı bir konuşma Türkçesiyle  yazdığı eserleri döneminde büyük bir ilgiyle okunmuştur.
6-İlk fıkra yazarımızdır.

ESERLERİ:

Anı: Gecelerim, Falaka, Fuhş-ı Atik, Gülüp Ağladıklarım
Fıkra:    Şehir Mektupları, Eşkal-i Zaman.        
Söyleşi: Muharrir Bu Ya, Ramazan Sohbetleri
Öykü: Güzel Eleni…
Roman: Hamamcı Ülfet…
Tarih: Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi…
Biyografi: Muharrir,Şair,Edip, İlk Büyük Muharrirlerden Şinasi, Cidd-ü Mizah. 

RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI (1869-1949)

1-Felsefeye merakı nedeniyle Filozof Rıza olarak anılırdı. Tıp eğitimi gören Tevfik Rıza, Osmanlı döneminde milletvekilliği, Milli Eğitim Bakanlığı da yapan çok yönlü bir kişilikti. Politikadaki tutarsızlıkları ve ateşli kişilik yapısı nedeniyle olaylarla dolu bir ömür sürdü. Sevr Antlaşması’nı imzalayan Osmanlı delegesi olarak Yüzellilikler arasında yer aldığı için uzun yıllar sürgünde yaşadı. Gurbet acısını, şiirlerinde dile getirdi. Sürgünde iken yazdığı "Uçun Kuşlar" isimli şiirinde yer alan;
Uçun kuşlar uçun! Burda vefa yok!
Öyle akar sular, öyle hava yok!
Feryadıma karşı aks-i sedâ yok!
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
kıtası, o zamanki sıla özlemini dile getirir.
 
2-Tekke ve Saz şiirinin etkisiyle şiirler yazdı.
3-Hece ölçüsünü başarıyla kullanan sanatçı aruz ölçüsünü de kullandı.
4-Genellikle halk şiiri nazım şekillerini kullandı.
5-Çocukluk anıları, aşk, doğa ve geçmişe özlem en fazla işlediği konulardandır.
6-Şiirlerini “Serab-ı Ömrüm” adlı kitapta toplamıştır.
 
Onur Demirci :) Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol